Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, kentsel dönüşümün şehrin tarihi yapısına göre yapılması gerektiğini belirterek, “Kendi kültürümüzle birlikte kentsel dönüşüm yapmamız lazım. Kentsel dönüşüm yeni bina yapmak değil, şehrin ruhunu koruyarak depreme dayanıklı binalar, şehirler inşa etmektir.” dedi.
Ersoy, AA muhabirine, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu, zaman zaman yaşanan depremlerin bazılarının yıkıcı olabildiğini söyledi.
Türkiye’deki en büyük depremlerin Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda olduğunu anlatan Ersoy, bu hattın yaklaşık 1500 kilometre uzunluğunda olduğunu belirtti. Prof. Dr. Ersoy, şunları kaydetti:
“Kuzey Anadolu fayı peş peşe kırılıyor, fay üzerinde depremler oluyor ve gerilim Marmara’ya doğru taşınıyor. Bu durum Marmara depremlerinin biraz daha erkene alınması anlamını taşımaktadır. Marmara Bölgesi’nde 7’den büyük deprem olmakta. Marmara’da en son 1766’da bir yıl içinde 7’den büyük iki deprem oldu. Bunların tekrarlanma aralığının dolduğunu ve gelecek Marmara depreminin yaklaştığını buradan söylüyoruz.”
Türkiye nüfusunun 3’te 1’inin Marmara Bölgesi’nde yaşadığını aktaran Ersoy, “Yapı stoku çok ciddi şekilde fazla. Sanayi tesisleri ile kritik tüm tesisler ve ulusal bütçemizin önemli bir kesimi burada. Onun için zaman zaman diyoruz ki buradaki büyük bir deprem bir milli güvenlik sorunu yaratabilir.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ersoy, tehlikeyi herkesin bildiğini ve artık sorunların giderilmesi için planların yapılması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Türkiye’nin en önemli projesi depremdir. Bunun önüne geçebilecek hiçbir proje yok. Depremde zemin önemli. Bu anlamda İstanbul’u ele alacak olursak zemin açısından zafiyet gösteren yerler var, göstermeyen yerler var. Mesela İstanbul’un merkezi, Türkiye’nin en sağlam kayaçlarının olduğu yer. Özellikle Avrupa Yakası’nın kıyıdan itibaren kısımları daha çürük yapıya sahipken merkezi kesim çok sağlam. Anadolu Yakası da sağlam kayaçlardan oluşuyor. Biz şimdiye kadar bütün depremleri bu sağlam kayaçlar üzerindeki yapı stokunda yaşadık tarihsel dönem içerisinde. Bundan sonra deprem İstanbul’un hemen yakınında olacak. Deprem dalgaları zemini de tercih edecek. Çürük zeminlerde daha şiddetli, yıkıcı davranacak, sağlam zeminlerde farklı. Fakat bu söylemler İstanbul zemini için çok genel. Yani ‘Anadolu Yakası sağlam, Haliç’ten kuzeyi sağlam’ dediğim zaman herkes kendine güvende hissetmesi çok doğru olmaz. Mahalle bazında, parsel bazında, ada bazında zeminler değişebilir.”
“İstanbul’da acil dönüştürülmesi gereken, depremde yıkılabilecek 300 bin bina var”
10 yıl öncesine kadar İstanbul’da bu kadar yüksek binaların olmadığını vurgulayan Ersoy, yüksek binaların yakın depremlerden değil, uzak depremlerden de etkilenebildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Ersoy, şöyle devam etti:
“İstanbul’da 4 milyona yakın konut var. Bu çok büyük bir sayı. Bakanlığın açıklamasına göre, İstanbul’da acil dönüştürülmesi gereken, depremde yıkılabilecek 300 bin bina var, yani 1,5 milyon konut var.”
İstanbul’da bazı ilçelerde bulunan yapı stokunun sorunlu olduğunu belirten Ersoy, “Avrupa Yakası’nda Bağcılar, Esenler, Güngören, Zeytinburnu gibi semtler daha sıkıntılı. Bir yandan da kültürel yapıların fazla olduğu ilçeler var. Fatih, Üsküdar, Kadıköy olsun, buralardaki sorunlar daha ayrı.” diye konuştu.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin şokunun sürdüğünü aktaran Ersoy, şunları kaydetti:
“En azından İstanbul’da, Marmara’da aynı şeyi yaşamamak için büyük bir çaba sarf etmemiz gerekiyor. Kentsel dönüşüme devam etmek gerekiyor. Bu konu siyaset üstü bir konudur herkesi aynı şekilde ilgilendirir ve bu işin paydaşıdır. Ortak çözüm arayışı içinde tüm paydaşların işin içinde olması lazım. Kentsel dönüşüm şehrin tarihi yapısına göre yapılmalı. Kendi kültürümüzle birlikte bir kentsel dönüşüm yapmamız lazım. Kentsel dönüşümü yeni bina yapmak değil, şehrin ruhunu koruyarak depreme dayanıklı binalar, şehirler inşa etmektedir.”